Bireysel Psikoterapi nedir?
*Sağaltım: Hastalığı yenecek etkenleri ve bu etkenlerin kullanılma yöntemlerini bularak hastanın sıkıntılarını giderme.
''Organizmaların işlevleri ve bozuklukları hakkında anatomik temel aramayı ve bunları kimyasal yollarla açıklayıp biyolojik olarak gözlemlemeyi öğrendiniz. Fakat ruhsal hayatla ilgilenmediniz, ki bu olağanüstü karmaşık organizmanın başarısı, sağlıklı bir ruhsal hayatta tavan yapar.'' (Freud, 1916)
Psikoterapi, zihinsel ve duygusal problematikleri, iletişim çatışmalarını ve bunların iç yüzünü konuşma, rahatsızlık belirtilerinin kaynağını anlama hedefiyle kişinin sosyal ve çalışma hayatının fonksiyonlarını geliştirmeyi sağlayan davranışsal değişiklikleri ve kişilik gelişimini desteklemek için psikolojik teknikler kullanılarak yapılan sağaltım* sürecidir. Bu kavramla, hasta ile karşılıklı ilişki ve iletişimi kullanan birtakım uygulamalar anlaşılır. Dinleyebilme, empati yapabilme, yan tutmama ve yargılamama koşullarını içerir.
Bu sürecin amacı, kişinin, bilişsel işlevler, duygusal işlevler, davranışsal işlevlerden birinde veya hepsinde yaşadığı yetersizlik ya da işlev bozukluklarından kaynaklanan sıkıntının giderilmesidir. Psikoterapistin; kişiliğin temeli, gelişmesi, sürdürülmesi ve değişmesi konusunda bir kuramı vardır ve bu kurama uygun olan sağaltım metotlarını kullanır, ayrıca terapist olabilmek için yasal ve profesyonel onay almıştır.
Farklı farklı teknikler olduğundan dolayı bütün psikoterapi tekniklerini içine alan bir tanım yapmak mümkün değildir.
Fakat biz kliniğimizde uyguladığımız psikanalitik psikoterapi tekniği üzerinden psikoterapi kavramını açımlayacağız.
Psikanalitik Psikoterapi nedir?
*Görüngü: Gözlenebilen, duyularla algılanabilen her şey, her olgu ve olay.
Psikanaliz kuramının kurucusu Sigmund Freud; ‘’İnsan kendi zihninin efendisi değildir.’ diyerek tarihte çığır açan bilinçdışı zihinsel yapılanma kavramını ortaya atmıştır. Psikanalitik yönelimli psikoterapi psikanaliz ilkelerini temel alır. Daha uzun soluklu ve derin bir sağaltım biçimidir. Sürecin amacı bilinçdışı materyali aydınlatıp bilinçli hale getirmek, davranış altında yatan bilinçdışı niyetleri anlamaktır. Psikanalitik psikoterapiler dürtünün bilinçdışı yapısını vurgularlar ve genellikle kişiliğin ve psikopatolojinin gelişimini etkileyen ve belirleyen dürtülere odaklanırlar. Bu durum, bilinçdışı süreçlere ve bilgiye ulaşmayı gerektirir. Bu şekilde, kişinin davranışları üzerindeki etkilerden kişi haberdar olur.
Psikolojik görüngüler* birbirleriyle ve bireyin geçmişiyle nedensel açıdan ilişkilidir ve bu psikolojik olaylar kişi açısından bir hedefe hizmet eder.
Sağaltım için kişiyi ve onun kendine özgü kişiliğini yapısını, bugüne kadarki kişilik gelişimi üzerindeki etkileri anlamak için danışanın problemlerini kendine has ve dinamik bir sistem olarak anlamaya çalışmaya vurgu vardır. Semptomların kendisinden ziyade, semptomların altında yatan nedenleri değiştirmeye odaklanır. Semptomları altta yatan dürtülerin ifadesi olarak değerlendirilir. Altta yatan yapılarda değişimler yapmanın sadece semptomları ve sorun yaratan davranışları değil, bu sorunlu davranışların ve problemlerin yeniden ortaya çıkışını engelleyeceği düşünülür. Davranışların altında yatan bilinçdışı çatışmaların, örüntülerin, savunmaların ve duyguların bilinçli farkındalığa dönüştürülmesine yardımcı olmanın, kişiye belli ölçüde potansiyel kontrol kazandırdığı ve kişiye neyi değiştireceği ve farklılaştıracağına dair odak sağladığı düşünülür
Normal ya da psikopatolojik gelişimde çocukluk ve erken çocukluk ilişkilerine önem verilmektedir. Erken çocukluk ilişkileri birincil bakım veren ile olan ilişkiyi kapsadığı gibi, diğer aile üyeleri, akranlar ve diğerlerini de kapsar. Çocuğun mizacı ve kişiliği ile ebeveynin kişiliğinin ve çevresel etmenlerin etkileşiminin hepsinin, kişilik gelişimi üzerinde etkisi olduğu düşünülür. Geçmişin şimdiki zihinsel faaliyet üzerinde baskın ve devamlı etkisi vurgulanır.
Psikanalitik psikoterapide kendiliğin bilinmeyen yönlerinin anlaşılması hedeflenir. Kendilik gelişimi birincil bakım verenlerle erken dönem etkileşimlerinden doğmaktadır. Bu konu ayrılma-bireyleşme, özerklik geliştirme, kendini kabullenme, kişilerarası sıcaklık, diğer kişilik örüntülerini belirler. Anlamlı ilişkilerin doğası çocukluk döneminde içselleştirilir. Fakat bu tamamıyla bahsedilen ilişkilerin bir tasviri değildir. Çünkü çarpıtılan bazı öğeler olabilir. Bu ilişkiler kişilik gelişimini, geçmiş ve şimdiki ilişkileri etkiler ve rengini belirler.
Kişinin kendi ve başkalarıyla ilişki kurma biçiminin incelenmesi psikanalitik psikoterapinin ayrılmaz parçasıdır. Bireyler, şimdiki ilişkilerinde, geçmişte kurdukları ilişkilerdekine benzer tarzda davranırlar. Yani şimdiki ilişkilerde görülen örüntüler veya yapılanma birincil bakım verenlerle olan etkileşimlerin tekrarlanması şeklinde olur. Örneğin; hepsi birbirine benzeyen bir dizi yakın partneri olan kişiler ve aynı kişiler arası senaryonun tekrarlanmasına sık sık rastlarız. Aynı şekilde terapistlerine karşı da sanki geçmişlerinde yer alan önemli ötekilere karşı davrandıkları gibi de davranabilirler.
Psikanalitik Psikoterapide Genel Kavramlar
Serbest çağrışım: Danışana söylenen ‘’Aklınıza gelen ilk şeyi, olduğu gibi söyleyebilirsiniz.’’ cümlesi, tipik bir başlangıçtır. Diğer yönelimlerden farklı olarak, psikanaliz bütün duyguları, hayalleri, rüyaları, fantezileri tedavinin içine alır. Düzensiz düşüncelerin söze dökülmesinin, aklın derinlikleri hakkında birçok bilgi vereceğine inanır. Aynı zamanda serbest çağrışım hastaya kendini duyma şansı verir. Çünkü danışanın iç dünyasındaki güçlü tesirler, danışan tam anlamıyla farkında olmadan veya hiç farkında olmadan işler. Hasta hem terapist hem de kendisi açısından, daha çok bilgi ortaya çıkardıkça, daha bütünsel kendiliğin bilgisine sahip olmaya başlar.
Savunma mekanizmaları: Savunmalar, bilinçdışı korkular ya da ruhsal tehlike beklentisinin ortaya çıkmasıyla oluşan durumlar karşısında verilen bilinçdışı tepkilerdir. Hasta bunların işlevlerini öğrenince, bunların arkasında bir zamanlar tahammül edilmesi zor olan şeyleri görmeye başlar.
Aktarım: Kişinin daha önceki önemli kişilerle olan ilişkisinde yaşadığı duyguların, aynı kişinin yeni çevresindeki insanlara aktarılmasıdır. Bu durum terapi odasında da kendini gösterir.
Kişi şimdiki zamanda bir kişiye karşı bir tepkide bulunmaktadır ancak aslında ona değil, farkında olmadan geçmişte bir başka kişiye tepkide bulunur gibidir. Yani aktarım bir tekrardır, eski nesne ilişkisinin bir yeni basımıdır (Freud, 1905). Yer değiştirme olmuştur. Geçmişte bir nesneyle ilgili itkiler, duygular, savunmalar şimdiki zamanda bir başka nesne üzerine kaydırılmıştır. Yani aktarılmıştır. Bilinçdışı bir olgudur. Aktarım duygularıyla tepki gösteren bir kişi yapmış olduğu çarpıtmanın farkında değildir. Aktarımın kökenini ya da kaynağını oluşturan nesneler çocukluk çağının anlamlı ve önemli nesneleridir (Freud, 1912).
‘’(Psikoterapi) Arkadaşlık olmadan yakınlaşmadır. Amacı dış dünyada başarılı olmak için gerekli becerileri kazandırmak; iç dünyada yaşanan başarısızlık için ilgi, destek ve güvence sağlamaktır. Yaşadığını terapide tekrarlarsın ama onu gerçek hayatta yaşarsın.’’ (Jack Muskat, The Globe and Mail, 1994)
Direnç: Direnç, kısaca psikoterapide değişime yönelik bir karşı çıkma olarak tanımlanabilir. Freud’un psikanaliz uygularken fark ettiği ilk şeylerden biri, danışanda tekrarlayıcı biçimde ortaya çıkan ve terapi çalışmasına karşı duran bir gücün varlığıdır. Her terapi sürecinin bir gerçeği olması ve terapinin sonucunu etkilemesi sebebiyle direnci anlamak önemlidir.
Psikanalitik model, danışanları terapiye getiren yüzeydeki sorunların esas sorunlar değil, danışanın içsel çatışmalarının bir temsili olduğunu öne sürmüş ve bu çatışmalar ilkel biçimde ortaya çıktığı takdirde danışana fazlaca yoğun ve kaygı uyandırıcı geleceğini söylemiştir. Bu gibi durumlarda direnç, söz konusu kaygı uyandıran bilinçdışı materyalin bilinç düzeyine ulaşmasını engelleyici bir işleve sahiptir. Freud’un en önemli gözlemlerinden biri, direncin terapiye bir engel olmadığı, bilhassa terapinin odak noktası olduğudur (Mitchell & Black, 1995). Bilinçdışı ve bilinç düzeyindeki direnci yorumlayan analist, danışanın derindeki savunma mekanizmalarını açığa çıkarır ve güçlerini azaltmaya yardımcı olur (Lorand, 1967).
Psikanalitik çerçeve: Bleger (1967) ‘Analitik süreç, her süreç gibi, uygulamaya geçebilmek için süreç-dışı bir şeye ihtiyaç duyar.’ der. Bu sabit ya da değişmez kısım; çerçevedir. Analitik açıdan ele alırsak çerçeve, Freud’un klinik deneyimlerinden yola çıkarak belirlediği bir dizi sabit unsurdur. Klinik deneyimi onu, danışanıyla ilişkisinde sınırları belirli ve katı bir çerçeve kurmaya yönlendirmiştir. Bu çerçeve, sürecin tesis edilmesi ve aktarımın herhangi bir engelle karşılaşmadan gelişebilmesi için zaman ve para değiş tokuşu, karşılaşmanın yeri ve zamanının sabitliği ve psikoterapistin danışanla her türden sosyal karşılaşmadan ve kişisel bilgi paylaşımından uzak durmasını gerektiren perhizi içerir. Dolayısıyla çerçeve, sürecin kendisini barındıran bir iskelettir.
Neden Psikanalitik Psikoterapi?
Psikanalitik psikoterapi, bireylerin sıkıntılarını, anılarını, rüyalarını, fantezilerini ve duygularını bir arada tutarak onu, bütün bir insan olarak terapi koltuğuna getirir. Birey problemlerinin içsel kaynaklarını keşfetmeye başlar.
Serbest çağrışım yapıldığı sırada, psikoterapist danışanın anlattığı hikayelerin arasındaki örüntüyü duymaya başlar. Psikoterapist semptomlara ve problemlere bağlı çatışmaların kaynaklarını dinler. Aktarım, psikoterapist ve hastanın aktif olarak terapi halindeyken tekrarlayan örüntüler üzerinde çalışmasına olanak verir. Değişim, eski örüntüler üzerinde yeniden çalışma süreciyle gerçekleşir. Böylelikle danışan, yeni şekillerde tepki verme konusunda özgürleşebilir.
Psikanalitik psikoterapi, problemin kaynaklarını görmezden gelmek bir yana, danışanı doğumdan bu yana getirdiği kendine has kişiliği, fantezileri, duygusal ve düşünsel süreçleri, savunmaları, semptomları ile biricik kabul eder ve kendini tanıma yolunda ve sıkıntılarının altında yatan nedeni anlamada daha derin bir çalışma ve terapötik ilişki vaadeder.
Psikanalitik psikoterapide değişim;
-
Kişisel keşfe açılmanın,
-
Mevcut işleyişin önünde duran ilgili ilişki kurma ve algılama örüntülerini keşfetmenin,
-
Geçmişin izlerini şimdiki zamandan ayırmanın yolları bulmanın,
-
Problemlerle başa çıkmak için yeni yollar bulmanın aşamalı bir süreci olarak görülmektedir.
Kaynaklar:
Anzieu, D. (2008) Deri-Ben. İstanbul: Metis Yayınları.
Corsini, R. J., Wedding D. (2012), Modern Psikoterapi Teknikleri. İstanbul: Kaknüs Psikoloji.
Hewitt, P., Linden, W. (2013), Klinik Psikoloji. İstanbul: Nobel.
Keser, V. (2008), İki Kişilik Alan. Psikanaliz Yazıları 17 Aktarım ve Karşı Aktarım.
Öztürk, O. (2008), Psikanaliz ve Psikoterapi. İstanbul: Nobel Tıp Kitabevleri.
Skale, E. (2015), Zaman ve Kurmaca Çerçeve ve Süreç. Psikanaliz Yazıları 3 Wilfred R. Bion.
Tuna, E. (2016). Psikoterapide Direnci Anlamak ve Dirençle Çalışmak. AYNA Klinik Psikoloji Dergisi, 3 (3), 10-25.